Ağaç ve İnsan – Doğar, büyür, gelişir ve ölür
Ağaç ve İnsan
Ağaç bir “can”dır. Nefes alır, nefes verir. Doğar, büyür, gelişir ve her canlı gibi ölür. İnsan gibi ağacın da son nefesi vardır. Ağacın hayat tarzı insanın hayatına benzemektedir.
Günümüz insanı ağaçla kendi arasında irtibat kurmakta zorlanıyor. Ama aslında ağaç, çocuğa beşiktir. insanın evidir, evinin kapısıdır, penceresidir. Okulunda kalemdir, defterdir. Okuduğu gazetedir, dergidir. Soluduğu oksijendir, koruduğu topraktır, vatandır. Öldüğünde tabuttur, mertektir. Ağaç, insanoğlunun beşikten mezara kadar hayatının her anında muhtaç olduğu, Hazreti Allah’ın insanoğlunun faydalanması için yarattığı bir nimettir.
Ağaç, boyu en az 5 metre, çapı da 10 cm’den aşağı olmayan, dal sürgün ve yapraklarının oluşturduğu ^ tepe tacını tek bir gövde üzerinde taşıyan, her yıl çap artımı yaparak kalınlaşan, sürgün vererek boylanan, hücrelerinin büyük kısmı odunlaşmış olan, uzun ömürlü bitki olarak tarif edilmektedir. Bu tarif ağacın maddi cihetini açıklamaktadır.
Ağaç, insanla sosyolojik bir muhitte birlikte yaşar. Toplumda zencisi, çekik gözlüsü, sarışını, esmeri vardır. Rekabet ve yardımlaşma vardır. Ağaçlar arasında da rekabet ve beraber yaşama vardır. insanoğlunun bebeklik çağı, çocukluk çağı, gençlik çağı, olgunluk çağı ve yaşlılık çağı, ağaçların hayatında da karşılık bulmaktadır. Ağaçlar da gençlik, sıklık çağı, ince, orta ve kalın ağaçlık çağı ve nihayet gençleştirme çağları bulunmaktadır.
İnsanoğlu bebeklik çağında bakıma muhtaçtır. Bebeğin beslenmesi, temizliğinin yapılması ve korunması anne ve babaları tarafından sağlanır. Ağaçlarda da durum böyledir. Ağaçlarda kendi yavrularını, yani gençliklerini soğuktan, sıcaktan, sert esen rüzgârlardan, oluşturdukları siper sayesinde korurlar. Ormanların oluşturduğu kendine mahsus iklimleri havayı nemlendirir, fidanlara ılık bir çevre hazırlarlar ve gençlerinin su ihtiyacını karşılarlar.
İnsanoğlu ergenlik çağında daha hareketli olur. Akranları arasında bu yıllarda başlayan ‘daha iyi bir yerde olma arzusu’ hayatının sonuna kadar devam eder. Delikanlılık çağında güçlü kuvvetlidir. Olgunluk çağında koruyucudur ve ihtiyarlık artık meyve verme ve erdemlik çağıdır. Ağaçlarda da durum böyledir. Ağaçlarda sıklık çağından itibaren toprakta ve havada yer kapma yarışı başlar. Bu rekabet hayatlarının sonuna kadar devam eder. Kalın ağaçlık çağında meyve verirler ve koruyucudurlar. Gençleştirme çağı geldiğinde ağaçlar da artık güçsüzleşir, kurumalar ve tepe çökmeleri görülür.
İnsanlar bakıma muhtaç olanlara yardım eder, hayvanları korur ve beslerler. Ağaçlar da bir araya gelerek oluşturdukları ormanda kurda, kuşa, böceğe ve mantara yuva olurlar. Onları meyve ve kabukları ile beslerler.
İnsanoğlu ilkbaharda hayata bir başka bakar, daha fazla hareketlidir. Kış yaklaşınca kendini kışa hazırlar, odun kömür alır. Soğuklar hareket alanını daraltır. Ağaçlar, ilkbaharda havaların ısınmasıyla beraber hareketlenir, çiçeklenir, yapraklanır, renklenir, büyüme başlar. Sonbaharın gelmesi ile birlikte yaprağını döker, gövdesindeki suyu odunlaştırır. Onlar da hayat faaliyetlerini asgari seviyeye indirerek kendilerini kışa hazırlarlar.
İnsanoğlu sevinir, tedirgin olur ve üzülür. Ağaçlar da kurak bir dönemden sonra yağan yağmurlarla sevinirler. Yavrularının dünyaya gelmesi ile sevinirler. ilkbaharda rüzgârların esmesi ile birlikte polenleri yakalaması ile sevinirler. Sert esen fırtınalarla tedirgin olurlar. Motor sesinden, araba sesinden tedirgin olurlar. Aralarından arkadaşlarının ayrılmalarına üzülürler. Habitatlarındaki azalmalara üzülürler. Çünkü bilirler ki Allah’ı zikreden biri daha halkadan kopmuştur.
İnsanoğlu akıl sahibidir, konuşur hareket eder. insanoğlu ağaçları kalp gözü ile dinleyebilseler onların da kendi aralarında konuştuklarını duyarlar, hareket ettiklerini görürler. insanoğlunun ağaçlardan tek farkı, biraz daha fazla akıl sahibi olmalarıdır. Aklı ile hareket ettikleri takdirde kendisine hizmet etmesi için yaratılmış olan, kendisinden daha fazla yaşayan ve aslında kendisinden çokta farklı olmayan ağaçların kıymetini bilir, ona göre hareket ederler. Ona göre plan program yaparlar.
Doç. Dr. Sinan GÜNER
İnsan ve Hayat Dergisinden Alıntıdır.